23 Nisan 2012 Pazartesi

"Aşkın Pazarında Canlar Satılır"


       Başlamadan not: Örnek beyitler Cemaleddin-i Uşşaki hazretlerinin Nihal N. Karaman tarafından neşredilen Divanından alınmıştır.

             BÂZÂR-I AŞK

       Aşk pazarı, Aşkullah tâlibinin muhabbet alışverişi yaptığı yerdir. Muhabbet, elbette ki bir ücret karşılığında alınıp satılan bir şey değildir. Ne var ki âşık, aşkı uğruna fedakârlıklar yapmalı, bir takım şeylerden vaz geçmelidir. Talep ettiği aşkın karşılığında nelerden ferâgât edeceğini göstermelidir. Bu, bir nevî kendini aşka ispat etmektir. Aşk pazarı veya aşk çarşısı, bu fiilâtın gerçekleştiği yerdir.

            Tâlib, muhlis bir muhabbete sâhip olmak istiyorsa ilk önce aklı aradan çıkarmalıdır. Bilindiği gibi akıl, âşık ile mâşuk arasındaki güçlü mânevi bağı zedelemektedir. Zaten tasavvufî inanca göre akıl, Allah’a ulaşmak için yetersiz, aciz kalır. Hatta Allah yolunda sâlikin önüne taş koyar. Şu beyitte, Cemâlî Efendi hazretlerinin de benzer fikirlere sahip olduğu görülmekte:

            Çarsû-yı aşk içinde yagmalatdum aklumı
            Sûretüm fikrin kodum assı ziyân olmaz bana (20-2)

            Hazret, aşk pazarı içinde aklını yağmalattığını söylüyor. Aklını bir karşılık beklemeden yağmalattığını söylerken de aklın, aşk yolundaki kıymetsizliğini vurgulamak istiyor.

            Aşk pazarı, akıl dışında, aynı zamanda insanın bütün varını elinden çıkardığı yerdir. Öyle ki kişi, varını yoğunu bu yolda harcamaz ise âşıklık makamına erişemeyecektir. Âşık, bütün varını hiç pahasına verir. Bu, âkil gözlüğüyle bakınca zarar olarak gözükebilir. Ancak âşık bunu yapmaz ise, bu zarar içinde gizli olan kazancı göremez. Bütün varından, yani bütün dünyevi hevesinden zarar etmelidir ki bu zarar içinde gizli olan kazanca, yani Allah aşkına erişebilsin:

            Aşk bâzârında nakd-i vârını yoğa virmeyen
            Her ziyân içinde gizli sûda olmaz âşinâ (25-2)

            Aşk pazarında, âşık için aslında kâr veya zarar diye bir şey yoktur. Âşık burada bütün varını verip yokluğa ulaşır. Bu, onu Allah aşkına götüreceği için, zarar ile alakası olamaz. Kazancın da bir önemi yoktur. Çünkü artık onun mâşuku, yani sahibi Allah’tır. Bu makamdan sonra her şey O’ndan olacağı için, kâr veya zarar olması önemli değildir. Allah aşkını kazandıktan sonra bütün zararlar kâra dönmüştür:

            Aşkın girüp bâzârına nakd-i vârum virdüm bütün
            Aldum meta-ı yokluğu assı ziyânı neylerem (252-2)

            Bütün bu dünyevî şeylerden, mâsivâdan aşk pazarında yağmalatarak temizlendikten sonra, âşık artık en önemli varını fedâ etmek durumundandır. O da canıdır. Gerçi canın asıl sâhibi Mâşuk’tur. Bir âşık için bu böyledir. Bu haseple âşıkın canını asıl sâhibine teslim etmesi icâp etmektedir. Canını bağışlamak, cânâna vuslatı getirir. Cemâlî hazretleri de, bunu gördüğünü ve “Aşkın pazarında canlar satılır/Satarım canımı alan bulunmaz” misali canını derhal âşıklar pazarına götürdüğünü söyler:

            Cânâna visâl içün gördüm ki virirler cân
            Cânumı o âşıklar bâzârına tapşurdum (253-6)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder