Başlamadan not: Örnek beyitler Cemaleddin-i Uşşaki hazretlerinin Nihal N. Karaman tarafından neşredilen Divanından alınmıştır.
BÂZÂR-I AŞK
Aşk
pazarı, Aşkullah tâlibinin muhabbet alışverişi yaptığı yerdir. Muhabbet,
elbette ki bir ücret karşılığında alınıp satılan bir şey değildir. Ne var ki
âşık, aşkı uğruna fedakârlıklar yapmalı, bir takım şeylerden vaz geçmelidir. Talep
ettiği aşkın karşılığında nelerden ferâgât edeceğini göstermelidir. Bu, bir
nevî kendini aşka ispat etmektir. Aşk pazarı veya aşk çarşısı, bu fiilâtın gerçekleştiği
yerdir.
Tâlib,
muhlis bir muhabbete sâhip olmak istiyorsa ilk önce aklı aradan çıkarmalıdır.
Bilindiği gibi akıl, âşık ile mâşuk arasındaki güçlü mânevi bağı
zedelemektedir. Zaten tasavvufî inanca göre akıl, Allah’a ulaşmak için
yetersiz, aciz kalır. Hatta Allah yolunda sâlikin önüne taş koyar. Şu beyitte,
Cemâlî Efendi hazretlerinin de benzer fikirlere sahip olduğu görülmekte:
Çarsû-yı
aşk içinde yagmalatdum aklumı
Sûretüm
fikrin kodum assı ziyân olmaz bana (20-2)
Hazret,
aşk pazarı içinde aklını yağmalattığını söylüyor. Aklını bir karşılık
beklemeden yağmalattığını söylerken de aklın, aşk yolundaki kıymetsizliğini
vurgulamak istiyor.
Aşk
pazarı, akıl dışında, aynı zamanda insanın bütün varını elinden çıkardığı
yerdir. Öyle ki kişi, varını yoğunu bu yolda harcamaz ise âşıklık makamına
erişemeyecektir. Âşık, bütün varını hiç pahasına verir. Bu, âkil gözlüğüyle
bakınca zarar olarak gözükebilir. Ancak âşık bunu yapmaz ise, bu zarar içinde
gizli olan kazancı göremez. Bütün varından, yani bütün dünyevi hevesinden zarar
etmelidir ki bu zarar içinde gizli olan kazanca, yani Allah aşkına erişebilsin:
Aşk
bâzârında nakd-i vârını yoğa virmeyen
Her
ziyân içinde gizli sûda olmaz âşinâ (25-2)
Aşk
pazarında, âşık için aslında kâr veya zarar diye bir şey yoktur. Âşık burada
bütün varını verip yokluğa ulaşır. Bu, onu Allah aşkına götüreceği için, zarar
ile alakası olamaz. Kazancın da bir önemi yoktur. Çünkü artık onun mâşuku, yani
sahibi Allah’tır. Bu makamdan sonra her şey O’ndan olacağı için, kâr veya zarar
olması önemli değildir. Allah aşkını kazandıktan sonra bütün zararlar kâra
dönmüştür:
Aşkın
girüp bâzârına nakd-i vârum virdüm bütün
Aldum
meta-ı yokluğu assı ziyânı neylerem (252-2)
Bütün
bu dünyevî şeylerden, mâsivâdan aşk pazarında yağmalatarak temizlendikten
sonra, âşık artık en önemli varını fedâ etmek durumundandır. O da canıdır. Gerçi
canın asıl sâhibi Mâşuk’tur. Bir âşık için bu böyledir. Bu haseple âşıkın
canını asıl sâhibine teslim etmesi icâp etmektedir. Canını bağışlamak, cânâna
vuslatı getirir. Cemâlî hazretleri de, bunu gördüğünü ve “Aşkın pazarında
canlar satılır/Satarım canımı alan bulunmaz” misali canını derhal âşıklar
pazarına götürdüğünü söyler:
Cânâna
visâl içün gördüm ki virirler cân
Cânumı
o âşıklar bâzârına tapşurdum (253-6)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder